gezi notları

Salı

Hasankeyif...

...sulara gömülüp, haritadan silinmeden gidip , görün ...


bir dereden


bir tepeden


doyasıya seyre dalıp ,

son bir kez 'keyif'ine varın ...

Foto : Güliz Özbek, Merve Saraç

Kasım 2005

yazanNino at 15.8.06 0 yorumlar

Portekiz'in güney sahilleri ... Algarve






Kıyı şeridini tercih etmezseniz eğer, Lizbon’dan “Algarve’a Hoşgeldiniz tabelası”na 2.5 saatte rahat rahat varırsınız . Ancak, haritada balık etli bir bit kadar görünen Algarve bölgesini çok da hafife almayın; zira, Algarve şehirlerini birbirini bağlayan yol kıyı şeridinde olmadığı için , ana yoldan kıyı kasabalarına ulaşmak için ayrıca bol vakit gerekmekte.

Toplu turist akımlardan uzakta bir tatil için araştırma yaptığınızda, Faro’nun doğusunu tercih etmeniz gerektiği yönünde yorumlara rastlayacaksınız ; ama siz bunlara kanmayın ! Algarve’in doğu bölümünde , “lagoon” diye tanımladıkları , ancak gerçekte sazlık - bataklık – dere arası bir tablodan öteye geçmeyecek ve denize (mütevazi oldu bu; aslı okyanus çünkü) kıyısı olan adacıklara geçmek için ayrıca motor ulaşımı gerektirecek bir coğrafi yapı söz konusu .

Daracık sokakları ve sessiz sakin yaşam biçimi ile Portekizlilerin en methettikleri bölgelerden olan Tavira , Faro’nun doğusundaki kasabalarından biri . Hakkında dizilmiş methiyelerden sonra pek yavan bir tadı var bu beldenin .

Tavira’da sadece bir yemek yiyip yolunuza batıya doğru devam edebilirsiniz aslında. Mutlaka konaklamak durumunda kalırsanız eğer, Hotel Vila Gale (R.4 Outubro S/N Tavira) çok kötü bir seçim değil (çok iç açıcı olmayan kahvaltısı ve kdv dahil 80 €/double).

Nehrin lagoon’a aktığı noktadan binilen motor ile ulaşılan plajda, göz alabildiğine altın rengi kum karşılıyor misafirleri önce ; sonra da yanık sesi ve renkli kişiliği ile “boleres” (bir çeşit çörek) satıcısı. Deniz bol dalgalı ve buzzzz gibi.

Motora ilk binilen noktadaki restoranlardan biri , seyahat dergilerinde çokca bahsi geçen Restaurante Quatro Aguas (Sitio de Quatro Aguas, Tavira – Tel 351 281 325329). Pilav ve fasulye yahnisi ile servis ettikleri ahtapot filetosu ile ünlü mekanda , keyifli ama bizce ‘ortalama’ bir yemek için ödediğiniz hesap yaklaşık 15-20 €/kişi.

Tavira’yı geride bırakıp, batıya doğru yöneldiğinizde mutlaka Quinta do Lago’ya uğramanız gerekir. Gelir düzeyi yüksek Ingiliz, Amerikalı ve Iskandinav’ların çoğunluğunu oluşturduğu kitlesi ile bu golf bölgesi, adeta bir Flamingo Yolu .

Quinta do Lago’nun en ucuna (yani Praias -plaj- istikametine) devam edin . Üstü tenteli (dolayısıyla gölgeli) medeni bir otopark’a varacaksınız (park ücreti 7 €). Aracınızı bıraktıktan sonra, bataklık bir alan üzerine yapılmış çok uzun bir tahta köprüde yürüyerek plaja ve de plajın hemen yanıbaşındaki Gigi Praia’ya ulaştınız işte (Praida da Quainta do Lago, Almancil, Tel 351 964 045178) .

Sadece öğle yemekleri için açık olan Gigi’de mutlaka sürahi ile servis ettikleri soğuk beyaz sangria (beyaz şarap, şampanya, nane, limon ve portakal ile yapıyorlar) eşliğinde bekleyin yemeğinizi. Şarap ve sarımsak sosunda midye, mekanın mutlakalarından ancak mönünün günlük olarak değişiyor olmasına da hazırlıklı olun .

Fonda ‘Nesun Dorma’nın nefes kesen tınıları, sarı şemsiyelerin yaydığı dingin ışık ve yaşamdan keyif alan insanlarla çevrili bir ortamda yemek yemenin bedeli kişi başı 20-25€ .

Quinta do Lago plajında da karşınıza gözalabildiğine uzanan altın rengi kum, üzerinde zigzag desenler çizen bol köpük dalgalar ve gittikçe daha da soğuyan deniz çıkıyor .




Ve Portimao .

Önce büyük bir hayal kırıklığı . Şirin bir tatil beldesi ile karşılaşmayı beklerken , adeta kocaman bir Antalya karşılıyor sizi. Sahil şeridine kök dikmiş çeşitli yıldızlara sahip oteller , hediyelik eşya satan ucuzcu dükkanlar , karınca sürüsü gibi gezinen bir kalabalık . Tam da Portimao’dan umudunuzu kesmişken, sahil yolunun en ucunda beyaz bir villa göz zevkinizi okşuyor ; Albergaria Vila Lido oteli bu (www.hotelvilalido.com) .

Julia ve Frank , dünyalar şirini kızları ile burada hem yaşıyorlar hem de mekanı (Danimarkalı sahibesi adına) işletiyorlar.

Portimao'nun gereksiz gürültüsünden yeterince uzak ; okyanus kıyısına bir o kadar yakın. Piyanist şantörlü 3 yıldızlı otellerin karaktersizliğinden ırak; üstelik huzurun tam ortasında . Terasında ister sangria içip ufuklarla sohbet edin ; ister kitabınızı hafif okyanus esintisi eşliğinde okuyun . Sadece odanızın değil, evin de anahtarını teslim alıyorsunuz check-in'de. Adeta , istediğiniz kadar gün için sizin olan ev için gecesine 100 €/oda (kahvaltı/kdv dahil) ödüyorsunuz üstelik sadece.

Algarve'in en iyi balık lokantası olarak ünlenen Rei das Praias , Ferragudo'nun Praia dos Caneiros plajında (Vila Lido Oteli'nin minik otoparkından çıktıktan 15 dk sonra plajdasınız.)

Kayalıklarla çevrili ufak bir koyda konumlanmış olan bu plajda günlerce tembellik yapabilirsiniz . Deniz suyunda en ufak bir ılınma ya da 'eller havada ' temalı happy-hour plaj partileri beklentileriniz arasında ise; çok mutsuz olursunuz bu koyda, bunu öncelikle belirtmek gerekir.

Algarve'in belki de en pahalı restoranlarından biri olan (30€/kişi) ancak ızgara balığı bile ekmek bandıracak bir kıvamda sunan Rei das Praias (Praia dos Caneiros, Ferragudo - Tel 351 282 461006) mutlaka'larına gelince

Foto : Güliz Özbek

Temmuz 2006



yazanNino at 8.8.06 0 yorumlar

AVRUPA'NIN BATI UCU ... PORTEKIZ Lizbon, Belem, Sintra, Cascais

*** Yazı , (bazı kısaltmalar ve farklı fotoğraflarla)

Voyager , Ekim 2006 93. sayısında, sayfa 46-48'de yayınlanmıştır***






THY’nin Istanbul çıkışlı Lizbon seferleri Salı, Perşembe ve Pazar günlerine denk geliyor. Keyifli bir Portekiz seyahati planlamak için , ömrünüzden kaç günü Avrupa’nın batı ucuna ayırmak istediğinize karar vermeniz gerekir önce. Cimriliğiniz üstününüzde ise , 2 günde Lizbon’u hatim edersiniz ; uzun bir hafta-sonunu gözden çıkarırsanız eğer, Lizbon ve çevresine (Belem , Caicias , Sintra ) belki Porto’yu bile ekleyebilirsiniz. “Bir daha gelmek nasip olur mu ki?” diye süpheniz var ise, Algarve bölgesine dek uzanabilirsiniz.

Öğle saatlerinden biraz sonra varıyorsunuz Lizbon Havalimanı’na. Şehir merkezi araba ile bilemediniz 10 dakika mesafede . Hele ki çevreyi de gezmek niyetinde iseniz araba kiralamak cazip. Internet sayfalarında günlüğü 30-40 € gibi uygun fiyatlarda görünen araçlar için , % 21 KDV ve ayrıca neredeyse araç kirası kadar da limitsiz sigorta ücretini (mecburi değil) hesaba katmanız gerekiyor. (Çok memnun kalacağınız bir Opel Astra için , 5 günlük ücret en az 300 €’dan başlayacaktır)

Ancak; sanmayın ki bu araba kiralama işlemi şipşap halledilecek bir vak'a . Nedense servis sektöründe çalışanların çoğu , Akdeniz'in doğu ucunda alışık olduğumuz pratik zeka , el çabukluğu ve becerisine sahip olmadığından siz , siz olun ve sakin olun , keyfinizi kaçırmayın ; unutmayın tatildesiniz.

Ve Lizbon .


Çok yaşlı aslında; ama nedense hayal edilen tarihi ögelerden yoksun . Akdenizli elbette; ama sanki kanında bir kıvılcım eksik . Eli yüzü düzgün gerçekten; ama ya kaşında gözünde ya da boyunda posunda bir yamukluk var...Nefesinizi kesmiyor, kalp atışınıza ivme vermiyor , bakışlarınıza hayranlık serpmiyor.
Gerçi, garibimin bir suçu da yok; ister istemez kıyaslandığı afetin adı Istanbul .


Ancak , ruhunuz gezgin ise , yine de keyif alacaksınız Portekiz’i keşfetmekten .

Konaklama için , Marques de Pombal Oteli , konumu ve sunumu ile Lizbon’da rahat edebileceğiniz bir otel. (Internette yakalayabildiğimiz en makul Temmuz fiyatı 109€ oldu - 1 double, kahvaltı ve kdv dahil). Otopark için ayrıca günlük 12 € ödemek gerekiyor . (En büyük sürprizi , klozetteki gül yaprakları.) Ritz Four Season Oteli (internette bile 225€ ve üstü fiyatlarda müşteri buluyor) özellikle ambiansı (ve de Restoranı) ile cazip . Bir akşam üstü içkisine uğrarsanız eğer , kavunlu martinisini mutlaka tadın ve şarap kırmızısı duvarlarının dekorunda fotoğraf çekin ya da çektirin .

Şehri gezmek için, Lizbon’un old-town alanı olan Baixa’ya (‘bayşa’ diye okunuyor) yola koyulabilirsiniz. Trafiğin deniz kıyısına doğru aktığı caddede yürürken, sağ cephenizde , meydana gelmeden hemen önce Café Nicola’yı bulabilirsiniz . Lizbon’un mutlaka’larından biri diye geçmekte seyahat notları yazılarında ama pek kayda değer bir özelliği göze çarpmamakta . Caddede yürümeye devam ettiğinizde , Barrio Alto (‘bahğryo alt’ gibi zor bir telaffuzu var) tepesine geçişi de sağlayan asansörü göreceksiniz. 1.50 €’luk bilet ile tepeye çıkıp inebilirsiniz. 2 kat merdiven çıktığınızda şehrin panoramik görüntüsüne , kişiliksiz bir café’nin kırmızı ve beyaz plastik sandalyeleri karışıyor ve siz , “Galata Kulesi’ne neden hak ettiği değeri vermemiş olduğunuza” hayıflar bulabiliyorsunuz kendinizi.

Caddede yürümüye devam ettiğinizde, sağınızda göreceğiniz metro Istasyonunun arka cephesine geçin. Bu cadde üzerinde keyif alabileceğiniz müzeler, café’ler (Rue Garrett üzerindeki, iç dekoru ve ambiansı oldukça hoş A Brasileira), barlar (Regency Chiado Oteli’nin 7. katındakı teras bar’ı) ve butikler bulabilirsiniz.

Barrio Alto , daha çok gece hayatı için tercih edilecek bir bölge . Şehrin en bilenen lokantaları ve Lizbon gençliğinin müdavimi olduğu sokak arası barlar bu bölgede konumlanmış. Camdan camdan camaşır gerilmiş ara sokaklarına; Baixa’ya inen panoramik manzaralı merdivenlerine; botanik bahçesine rağmen nedense gün ışığında pek zevk vermiyor Bairro Alto .

Akşam yemeği için önerilen Bairro Alto mekanlarından biri Pap’Açardo . Ilk adımda, Murano avizelerinin ihtişamı gözünüzü boyuyor . Tavsiye üzerine gelmiş turist ırkından çok, keyif içinde yemek yiyen Lizbon’luları farkettiğinizde, soluk pembeye boyalı ruhsuz demir sandalyeleri göz ardı ediyorsunuz . Ne var ki, mekana ismini de veren Açorda yemeğini deneyecekseniz eğer , size hayatta başarılar. Pişmiş deniz ürünü (karides ve ıstakoz) , bir güveç içerisindeki ufalanmış ekmek, bolca sarımsak , taze kişniş ve çiğ yumurta sarısı ile karıştırılıyor . Deniz ürününün ısısı ile karışıtırılarak pişirilen çiğ yumurta belleğinizde yer ettiğinden midir bilinmez, bir iki çatal aldıktan sonra Açorda ile hiç tanışmamış olmayı tercih edebilirsiniz.

Pap’Açorda’ya sırtınızı verip sola doğru yürüdüğünüzde , iki köşebaşı sonra sağdaki Bota Alta’ya gidebilirsiniz alternatif olarak (Travessa da Queimada 37, tel: 21/3427959). Yemeklerini tatmak nasip olmadı ancak çivit koyusu duvarları, kırmızı pötikare masa örtüleri ile bile en azından göz iştahınız için daha cezbedici. Üstelik mekan , klasik ve otantik Portekiz yemekleri ile de pek ünlü .

Bairro Alto kadar, şehrin nehir kıyısındaki rıhtım lokantaları ve barları da meşhur . Bica do Sapato (Avenida Infante D Henrique , tel: 21/8810320) ve Kais (Rua da Cintura ,Santos , tel : 21/3932930) en gözde mekanlar olarak bilinmekte ancak bu keyifli bölgeye kazara sabah vakti yolunuz düşecek olursa eğer, bir fincan kahve bile bulabilmeniz mümkün değil , bilesiniz.

Chiado meydanlarından birinde, kızgın güneşe aldırış

etmeksizin bir öğlen yemeği keyfi yapmak için
Teatro Nacional de Sao Carlos (Largo Sao Carlos, No.2 , Tel 91/6892285) ideal. Eli yüzü düzgün ve hali tavrı yerinde Lizbon’luların tercih ettiği mekanın zengin mönüsünden “roka sosunda fener balığının” veya “karidesli pennetinenin” tadına bakabilirsiniz. Elbetteki buz gibi Vinho Verde eşliğinde. Harika bir servis ve bir fincan kahve ile 22€/kişi.

Lizbon’u bilenler , Alfama bölgesinin de mutlaka gezilmesini hatta Fado dinlemek için de , bu bölgedeki Fado restoranlarına (Fado mekanları içinde, biraz köhne biraz da pis olduğu halde en çok övgü ile bahsedileni : Perreirinha de Alfama , 1 Beco do Espirito Santo, 8868209) gidilmesi gerektiğini söyleye dursunlar, bizim yolumuz Belem , Sintra ve Caicais’a doğru uzandı . Şehir merkezinden aslında sadece 10-15 dakikalık bir karayolu mesafesinde olan Belem’e giderken , tarihi su kemerlerinin bulunduğu bölgeden biz kazara geçtik ; siz de şehirde biraz kaybolun ama mutlaka bu muhteşem görüntünün büyüsünü yaşayın. Lizbon’u sevmeseniz bile , bu manzara sizi mest edecek, bilmiş olun . Yokuş aşağı meğilli caddede devam ederken , sol cephenizde yükselen muhteşem mozaikler göz auranızı okşarken , karşınızda nazlı nazlı poz veren su kemerleri ile kucaklaşacaksınız. Akan trafik nedeniyle durup fotoğraf çekmek çok zor; o nedenle arabanın camından mı sarkarsınız ; bagaj üstü yolculuk mu yaparsınız bilemem… O kadrajlar, tüm bu çabalara değer , inanın . Henüz bu muhteşem manzaranın etkisinde iken varılıyor Belem‘e.

Belem Manastırı’nın önünden hareket eden mini turist vagonları ile 40 dakikalık bir Belem turuna katıldığınızda(3 €), adeta bir Vasco da Gama açıkhava müzesine dönüştürülmüş bu şirin beldenin ‘mutlaka’larını bir çırpıda görebilirsiniz. Vasco da Gama ve mürettebatının büyük sefere çıkmadan önce dua ettikleri minik kilise; sefere çıktıkları noktada dikilen anıt ve Vasco da Gama’ nın mezarının bulunduğu Belem Manastırı’nı kuş misali gezindikten sonra; sakın ola Belem Çöreği yemeden yola devam etmeyin.

Milföy ile baklava hamuru karışımı hafif kıtır bir baz içinde, bol yumurta sarısı ile yapılmış kreması ile dumanı tüter halde servis edilen çöreğe tarçın serpmeyi unutmayın. Rua de Belem , No 84-92 adresindeki , Portekiz çinileri ve mavi renkli ahşap doğramaları ile hemen göze çarpan ünlü çörek imalathanesi Pasteis de Belem’in arka bölümünde , mutfaktaki hummalı üretimi seyretme şansınız olduğu gibi, muhtelif marka ve türde port şarabı, vişne likörü ve yerli şarap satın alma olasılığınız da var . Eğer Belem’den sonra Sintra’ya doğru direksiyon kıracaksanız, yanınıza yolluk biraz çörek börek alın, ne olur ne olmaz .

Portekiz’de araba kullanacakların , tüm Portekiz’de, neredeyse her adım başına bir döner kavşak döşenmiş olduğunu ve memleketimdeki “kim yol bulursa , yol onundur” pratiğinin , “döner kavşakta geçiş üstünlüğü” kurallarına sıkı sıkıya riayet eden Lizbonlulara pek sökmediğini bilmelerinde fayda var öncelikle . Avrupa Birliği’ne giriş süreci ile birlikte , Portekiz’in en çok yatırım yapmış olduğu sektörlerin başında “karayolları” geliyor hiç şüphesiz ancak yol tabelalarına aynı özeni göstermediklerinin farkına varmanız için yollarda biraz kaybolmanız gerekiyor. Avrupa’nın en batı ucu olarak nam salmış Cabo da Roca fenerini işaret eden tabela sayısının bile ne kadar az olduğuna inanamayacaksınız mesela .

Sintra , aslında arabayı park edip, yürüyerek içinize nakşetmek istediğiniz bir belde . Biraz cilveli , çokca huzurlu hatta pastel tonlara bürünmüş yapıları ile belli ki temelinde romantik bir güzellik . Vaktiniz bol ise, Sintra’nın ara sokaklarında, kemerli dar yollarında kaybolmaktan çekinmeyin . Gidenler, deneyenler derler ki:
Sintra’da Casa da Piriquita’da (R. Padarias 1) queijadas çöreklerinden ; Almaçageme bölgesinde de Restaurante Toca do Julio’da cozido ve feijoada’tan tadanlar pişman olmazlarmış. Şahsen deneyimlenmediği sürece, söyleyenlerin yalancısıyız elbette .

Cabo da Roca’ya varmadan çok az önce, yolun solunda Refugio da Roca (Estrada do Cabo da Roca, 27 – Azóia , Colares , SINTRA, Tel 929 0898) restoranında, tavana asılı zincirlerden sarkıtılan ızgara kalamarların lezzetinin methini daha önce duymuş iseniz eğer, öncelikle bilin ki öğle yemeği için saat 15.00 (hatta garanti olsun diye saat 14.00 diyelim) sonrasına kalırsanız ; ac kalırsınız çünkü saat 15.30da mekan kapanıyor . Mutfak kapısını tıklatsanız da; artmış kalamarlardan bir sandöviç için dilenseniz de eliniz ve mideniz boş dönmeye mahkumsunuz . O durumda zaten, bir deniz feneri , vasat bir kafeterya , sürekli rüzgar ve dalgalı okyanus haricinde herhangi bir sunumu olmayan Cabo da Roca’nın da keyfine varamazsınız .

Cascais’e doğru yöneldiğinizde, okyanusun üstünü süsleyen köpük dalgaları ve renk renk sörf yelkenleri size zaman zaman eşlik edecektir . Bu yol üzerindeki Mestre Ze restoranında yemek molası vermeyi düşünenler için Cataplana de Marisco (bir çeşit bakır, kapaklı sahan içinde pişmiş balık) tavsiyeleri kulağımıza gelmiş olsa da , bizim deneme fırsatımız olamadı ne yazık ki.

Yaklaşık 15-20 dakikalık bir seyir sonrasında , Cascais merkezine varmadan , sağınızda Farol Design Hotel’de , okyanusa nazır bir kahve molası verin ama tatlılarına pek kanmayın (Av. Rei Humberto II DE Italia, No.7, 2750-461 Cascais) . Vaktiniz var ise , Cascais’de, daha rafine ve kalburüstü Portekiz yaşam biçimi ile de tanışın ; hatta memleketim köşe yazarlarına göre, Fareleiro ‘da balık yiyin.


Fotoğraflar : Güliz Özbek
Temmuz 2006
yazanNino at 8.8.06 1 yorumlar

Çine'de Deve Güreşi



Şubat.
Her sene değişiyor tarihler ama büyük olasılıkla 3. haftasonu.
Pazar sabah erken.
Izmir'desiniz.
İstikamet Çine.
Hava soğuk değilse bile, serin .
Kat kat giyinmekte ; güneşin rengine göre soyunmakta fayda var.
Deve güreşi arenası , sizin hayalinize göre ne menem bir şeydir bilemem .
Gerçeği ile pek de örtüşmeyeceğine yine de iddiaya girebilirim .
Tuvalet yok mesela... Izmir/Çine karayolundaki son benzinciyi sakın ola kaçırmayın .
Deve güreşi sahası , boş bir alan .
Orta daire, develerin 'güreştikleri' santra.
Orta daireyi çevreleyen iç halka , seyircilere ayrılmış.
İç halkanın etrafında, develerin en değerli halılar üzerinde 'dinlendikleri' kulis.
En son çeper, kamyon kasalarının üzerine kurulu seyyar lokantalar .
Renk tasviri imkansız . Gökkuşağından öte bir yelpaze.
Deve türküleri , davul-zurna-klarnet triosu ile yarış halinde.
İlk 15 dakika , rüya ile kabus arasında bir yerde sanıyorsunuz kendinizi.
Sonraki yarım saat , ızgaradan yayılan köfte kokularının cilvesine esir düşüyorsunuz.
Sucuğunuz deve etinden mi olsun, geleneksel dana etine sadık mı kalırsınız ?
Yanında ızgara sebze, salata, turşu ve bilumum iştah açıcılar .
Şarap kadehleri ile rakı dubleleri tokuşmakta.
Sonraki saatlerde saatin kendisini unutuyorsunuz zaten.
Deve güreşine gidip de, etrafta deve güreşi olduğunu bile fark etmeyen 'keyifçiler'le dolu kamyon-kasası lokantalar.
Öylesine yeni bir ortam ki, yeni karakterlerle de hemen ahbap oluveriyorsunuz .
Güreş ve çağrıştırdıklarına düşman olabilirsiniz ama burada 'güreş' bahane .
Develer, bayramlıklarını giyinmiş şımarık çocuklar gibi salınıyorlar alanda.
Güreş dedikleri ise sadece bir iki hafif el-ense .
Deve sahiplerinin cakasına diyecek yok ; körüklü çizmeleri ve gururlu omuzları ile hemen ayırt ediliyorlar.
Etrafı seyretmekten , develeri resmetmekten , yemekten , içmekten yorulmuyorsunuz .
Yine de , hava hafifçe soğumaya başladığında, davul zurna sesi artık kulaklarda sabitleştiğinde ve de ızgara kokuları göz pınarlarınıza hücum ettiğinde , artık gitme vakti gelmiş oluyor .


Farklı kültürlerle tanışabilmek uğruna , pasaportunuza bir avuç boyunda bir vize alabilmek için debelenirken , dilerim aklınıza Çine gelir.


Foto: Güliz Özbek, Nilgün Osman

Şubat 2006.







yazanNino at 8.8.06 0 yorumlar

Mardin





Zamanın durduğu yer Mardin'e yolunuz düşerse bir gün ...

Mezopotamya'yı doyasıya ve göz alabildiğine seyre koyulun önce .

Sonra manastırlarını gezin şehrin tek tek.

Kasımiye Medresesi'nin havuz başındaki hüznü soluklanıp ,

Eski Mardin'in daracık sokaklarında kaybolun korkusuzca.

PTT Binası'nın merdivenlerine dizilip, bir fotoğraf çektirin .

Kebabın âlâsını Rıdo'da tadıp ;

Cercis Murat Konağı'nda yöre yemeklerinin lezzetine varın .

Çarşı'dan bir poşu almadan ;

Marangozlar Kahvesi'nde de,

zamanı "durduğu" yerde yaşamadan dönmeyin ...

Foto : Çağıl Gürbüz, Emre Öztuna, Güliz Özbek, Merve Saraç
Kasım 2005
yazanNino at 8.8.06 0 yorumlar

KISA KISA ... SURIYE



Ulaşım ve konaklama (*) :

· Suriye için , Istanbul’daki Konsolosluklarından geçerli vize almak gerekmekte.
· Suriye ve Lübnan arasındaki gerginlik , sınır kapılarında kendini belli ediyor. Şam/Beyrut arasındaki sınır kapısı oldukça problemli imiş - herşey yolunda olduğunda da min. bekleme süresi 3 saati buluyormuş. Tartous / Beyrut sınır kapısında ise durum çok kötü değil ama TC pasaport ve bayan olmanın artı etkisi olmuştur ; yine de arabada "bonded stores" olmaması yönünde uyarıldım taksi şöforü tarafından.
· THY, haftada 4 kez Şam’a/Şam’dan direkt uçuyor ancak maalesef geceyarısı ve sabahın körü saatlerde. Halep ve Lattakia’da havalimanı mevcut ancak Tartous’da havalimanı yok . Tartous’a gitmenin aslında en kolay yolu Beirut’a uçmak ve karayolu ile Tartous’a gitmek (Beirut/Tartous yaklaşık 2 saat - Şam/Tartous yaklaşık 3 saat) .
· THY Şam uçuşlarında Türkçe veya Arapça haricinde bir yabancı dil duymak neredeyse imkansız ; Arap yarımadası halkı çokça rağbet ediyor bu uçağa . Maalesef , cep telefonu kapatmak gibi bir alışkanlığa sıcak bakmayan ve uçak tekerleği zemine ilk temas ettiğinde de uçağı terk etmeye kalkışan bir ahali oluyor çokça.
· Şam Havalimanı , güneydoğu illerimiz havalimanlarını andırıyor ancak polis/gümrük kontrolleri vahim , zira her kulübede 3 kişilik bir ekip pasaport kontolü yapıyor ( şaka gibi ama biri pasaporta bakıp dikte ediyor ; ikincisi bilgisayara giriş yapıyor , üçüncüsü da yazılanları kontrol ediyor) ; Arap halkı kesinlikle kuyruğa girmiyor ve 30 dk beklediğiniz sıranın başına vardığınızda “öbür kuyrukta beklemen gerekiyordu “ deniliyor ve bu durum zincirleme 2 saat kadar sürebiliyor .
· Şam Havalimanı şehre yaklaşık 15-20 dk mesafede ve taksi ücreti 10 usd . Havalimanı içinde özel taksi şirketleri var ya da dışarıda bekleyen sarı taksiler var . Sarı taksiler daha ucuza pazarlık edilebiliyormuş (usd 8 ) ancak sabahın köründe pek de güven verir bir halleri yok.
· Suriye’deki pek çok otelde , Türk pasaportlu konuklara % 25’den % 75’e varan indirim söz konusu . Ancak, yıldız sayısına bakarak oteller hakkında büyük beklentileriniz olmasın ; uluslararası (hatta bizim) standartlara göre , 1-2 yıldız düşüm yaparak hayal edin gideceğiniz otelleri.
Şam’da Sheraton Towers , vergi ve kahvaltı dahil usd 168 (TC indirimi yok)
Halep’de Chahba Cham Palace , vergi ve kahvaltı dahil usd 72.50 (TC pasaportuna %75 indirim)
Lattakia’da Le Meridien , vergi ve kahvaltı dahil usd 97 (TC pasaportuna % 25 indirim)
Tartous’da Shahin Tower Hotel , oda kahvaltı usd 52 seçenekler arasında sanırım en düzgünleri.
· Suriye’de akaryakıt oldukça ucuz (1 litre yaklaşık 0.15 usd) buna karşılık araç kiralamak hem pahalı hem de (şehirlerarası karayolları haricinde) tabela ve uyarılar Arap alfabesi ile olduğundan pek de yararlı bir çözüm değil. Ulaşım genelde sıkı pazarlık edilen taksi şirketleri ile gerçekleştiriliyor . Önceden ve sıkı pazarlık şart ; yoksa uçuk rakkamlar isteyebiliyorlar . Şehir içindeki ulaşımları için de günlük bazda taksi kiralamak en iyi çözüm .
Tartous’da taksi : Maher (094) 553397
Lattakia’da taksi : Talal (093) 343195

Her telden :

· Adım başı (kamu ve özel sektör bina / kurum / anıt / köprü ve akla gelebilecek her yerde) Hafız Esad ve Başer Esad posterleri asılmış durumda . Hafız Esad döneminde zorunlu olarak ve de dolayısıyla korkudan asılan posterlere karşın günümüzde Başer Esad’ın posterleri Suriye halkı tarafından, kendisine besledikleri sevgi ve güven nedeniyle asılıyormuş... Başer Esad ve eşi Esma ... halkın refahı ve ülkenin tanıtımı için göstermiş oldukları çaba nedeniyle halk tarafından takdir edilmekte .
· 1 usd yaklaşık 50 Suriye pound’u .
· Şam’da Umayyad Camii , özellikle de avlusu görülmeye değer. Dünyadaki ikinci büyük camii olması ve de pastel tonlarındaki boyama/süslemeleri ile Şam'ın 'mutlaka'larından biri . (Her turist kızın rüyası bu uzun cübbeyi giymeniz maalesef şart.)
Caminin hemen avlusuna açılan Hamidiye Çarşısı ise çok kalabalık ve genelde kalitesiz alışveriş imkanı sunan bir mekan .

· Suriye halkı son derece misafirperver ve güleryüzlü . Sürekli “welcome” diyorlar.
· Suriye’de Türk kahvesi diye ikram ettikleri , sıcak su ve kakule ile pişirilen, daha az yoğunlukta ve daha hafif bir kahve . Mırra ise daha sert ve koyu bir kahve ve genelde kulpsuz minik fincanlarda servis ediliyor ; Güney Doğu Anadolu bölgelerindeki gelenek Suriye’de de var mı bilmiyorum ama dikkat etmekte fayda var. (Hatırlatma: mırra geleneğinde 6 dudak paylaşımı söz konusu - yani size ikram edilen mırra fincanını , daha önce 5 kişi daha kullanmış olabilir - fincan arada yıkanmıyor.)
· Suriye’de resmi tatil günleri Cuma ve Cumartesi - resmi çalışma saatleri ise 08.00 - 15.00 arası . Özel sektördeki firmaların bazılarında ise saat 1300/1400de başlayan öğle tatili genelde saat 1600/1700ye dek uzuyor .
· Ülkede McDonalds veya benzeri zincirler yok ; Coca Cola bulunmuyor (çok yakın bir tarihte sadece uluslararası otellerde sunulmaya başlanmış ancak ben hiç rastlamadım).
· Özellikle Halep bölgesinde çokça Türkmen ve Ermeni bulunuyor ve Türkçe bilen insan sayısı azımsanmayacak kadar çok . Lattakia’da otelde dağıtılan dergide Tarkan fotoğraflı saç jölesi reklamına rastlamak ; Tartous’da bir dondurmacıda İbrahim Tatlıses’in şarkılarını duymak veya bir takside, Adana Valiliği tarafından Arapça bastırılmış ve tüm güney bölgelerimizi anlatan bir broşür bulmak mümkün .
· Firmalarda çalışan bayanların , üst düzey görevde dahi olsalar kartvizit’leri yok.
· Büyük oteller haricinde genelde kredi kartı pek geçerli bir ödeme şekli değil - günlük yaşam nakit ödeme üzerine kurulmuş.
. Halep kişiliği olan keyifli bir şehir ; Mardin'in kuzeni gibi.
· Lavaş ekmekleri ve kebaplari çok güzel . Bira kötü, şarap içilir gibi değil .

Foto: Kenneth Klaar

(*) Temmuz 2005

yazanNino at 8.8.06 1 yorumlar

"Bir daha Dünya'ya gelmeyi" beklemeden .... Kapadokya



"Bir daha Dünya'ya gelmeyi" beklemeden ...
... ruhunuza bir iyilik yapın ve bir haftasonu Kapadokya'ya gidin .
... Otele değil, Sacred House'a yerleşin (www.sacred-house.com).
Kendinizi özel , odanızın sizin , benliğinizin huzur içinde olduğunu hissedin.
Şömine keyfine , vişne likörünün karanfilini katın .
Gözle görülen estetiğe, havada hissedilen gizemi sarın .
Hele ki sevdikleriniz ile birlikte iseniz, dış dünya ve televizyon olmadan ,
bir avluluk komşulukların eğlencesini yaşayın.
... Mutlaka ama mutlaka , Peribacaları yollarında balon ile gezinip ;Kızılvadi'de güneşi batırın .
... Köşem Restaurant ve Elai , bölgenin "en iyi lokantaları" olarak bilinse de , siz Greek House'da (nam'ı diğer Asmalı Konak) yer sofrasına kurulup, kiremitte patates ve köftenin lezzetine de varın .
... Dönüş uçağını kaçırma pahasına da olsa, Kayseri'de mantı yemeden dönmeyin.

Mutluluk dediğimiz, hoş detaylar ve lokma lokma keyiflerden oluşur, unutmayın.

02.01.2005
yazanNino at 8.8.06 0 yorumlar

Konservelik keyif ... Bozcaada


Zaman dingin , stress tatilde …

Huzur ve keyif , oksijenin içine saklanmış ; usul usul bağımlılık yapmakta.

Ahalisi pek bir güleryüzlü , konuşkan …

Şarabı nam salmış gerçi , ama bukeden anlayanlara pek hitap edecek özellikte değil henüz. Varsın olsun . Ev adresinize şişe şişe taşımaya değmese de, “sağlığa” ve “şerefe” bolca içilir.
Domates reçeli de ünlüdür mesela . Ancak , fiyatı ününü çoktan aşmıştır. Istanbul market reyonlarında bile artık arz-ı endam eylediğinden pek rağbet göstermeye gelmez. Oysa ki ev hanımlarının , begonya saksıları ile süslü cam kenarlarından satışını yaptıkları karadut reçeli , insanin rüyalarına girebilir. Ve de bez torbada (hediyelik bile alabileceğiniz) köy ekmeği…

Deniz suyu buz gibi değil , buz. Selülit veya sarkmaya birebir . Ama kalbe dikkat.

Ve yemek …

Kahve altı :

* Salkım'da
(Bozcaada merkezinde) rezeneli yumurta ile sade bir uyanış
* Kaikias'da
(Bozcaada merkezinde butik otel) açık büfeden , kıvamında bir lezzet tur'u (minik poğaçalar, sıcakken kapışılacak türden)
* Bağbadem'de
(Bozcaada merkezine - saate 40 km hız yapıldığında bile sadece 15 dk mesafede ) mükellef kocaman bir masa .

Gün içinde :

* Cez'de
(Bozcaada merkezine araba ile 5-10 dk), Toskana'vari bir öğleden sonra . Keyif’den yorulmak mümkün . Ana yemekler de fiyakalı gerçi ama başlangıçları bambaşka bir ligden . Yanında salata, şarap ve ekmek .
* Vahit’in Yeri’nde (Ayazma koyunda) –
gürültülü kalabalıklar gelmeden önce veya gittikten sonra. Sadece zeytinyağlılar yeter : Çoban salata , ızgara tarak midye ,borani ve mutlaka ama mutlaka fava.

Ay doğarken :

* Lodos’da (Bozcaada merkezinde)
kareli masa örtüleri , neşeli çiçeklere bürünmüş tahta iskemleler , fonda rembetiko , kadehte rakı . Mönüde zaman zaman yenilikler olsa da , patlıcan paçası, asma yaprağına sarılı sardalyası ve kabakçiçeği dolması pek bir özel. Ev yapımı Gelincik Likörü de yolluk .

Ay yatarken :

* Salhane‘de (kayalıkların dibinde)
gününe göre tuhaf, gününe göre canlı insan kitlesi … Dalgaların eşliğinde yıldızları seyretmek pek güzel .
* Fuska
denizin üstünde minicik bir iskele - rahat iskemle ve minderler . Tembellik diz boyu ; hatta istenirse gün boyu.

Feribot beklerken :

* Dönüş için feribot kuyruğuna araba iliştirildikten sonra, hemen yanıbaşındaki meyhane. Kiremitte çipura (limonunu fazla sıkmasınlar) ve çoban salatası.

Feribotta :

* Kaptan köşkünün yamacında, Ada’ya doğru içilen az şekerli bir kahve .

İşte tam kışlık konserve yapılacak bir keyif hali …

Foto: Nuray Keskin

Haziran 2004
yazanNino at 8.8.06 0 yorumlar

Sizsize bir GAP turu






Gaziantep :

Istanbul/Gaziantep THY uçuşu sabah saat 0745’de ; 0930 gibi Gaziantep Havalimanına varılıyor.

Gaziantep mutfak deneyiminizi sadece bir yemek/öğün/mekan ile geçiştirebilirseniz, aslında Antep’te sadece bir yarım gün geçirseniz yeter. Bol vaktiniz var ise ve yine de Antep’te konaklamak isterseniz Anadolu Evleri

(www.anadoluevleri.com Tel: 0342-220-9525) tavsiye edilir . GAP tur’unun en pahalısı - hem konaklama hem extra’ları ile . Ancak avlusunda tembellik yapmak inanılmaz bir “butik keyif. Otelde içki servisi var.

Gaziantep mutlaka’ları :

Pis katmerciden, Antep’e hoşgeldin niteliğinde bir ‘katmer’ . Yanında çay söylemeyi unutmayın .

Arkeoloji / Mozaik müzesi - dikkat ! saat 1200-1300 arası kapalı. Zeugma’dan çıkartılan tüm mozaikler burada (ancak henüz hepsi sergilenmiyor). Kazı bölgesini görmek isterseniz, 45 dk’lık bir yol yapmanız gerekecek. Talan edilmiş bir kazı alanı görüntüsü ile Zeugma aslında üzüntü verici halde ama bekçi Halil’in güleryüzü ve tatlı sohbeti bir teselli. ‘Ben ne güne duruyorum; bir keleş’im ve 142 mermim var’ diyecek kadar da bölgeye hakim (keleş dediği de kalaşnikof tabii ! ) . (Zeugma’da , püfür püfür teras pek keyifli; WC’ler çok temiz/düzgün.

Eski Hapishane (zaman içinde Cami’ye dönüştürülmüş) - fotoğraf makinenizi yanınızdan ayırmayın.

Hasan Süzer Etnografya Müzesi – saat 1200/1300 arasi kapalı. Müze kadar etkileyici olan ise, kapının önünde kardeşleri ile top oynar bulabileceğiniz Deniz. 8 yaşında , 9 kardeşi ; bir de sevgilisi Songül var. Deniz’in hamurunun ne denli zengin olduğunu keşfetmek için sadece bir kaç dakika sohbet; bir resimlik poz yetiyor.

Halil Usta’nın yeri … Antep’in gecekondu mahallelerine dalmak gerekiyor Halil Usta için (Karşıyaka Telek Cad. Öcükoğlu Sokak no 6) . Salaş görüntüsünden ötürü bazı yerli turistlerin ‘beğenmeyip kapıdan dönmesi’ne içerliyor sahibi - ve de haklı . Simit kebabını ve şiş’ini hele bir deneyin. İçki yok. 10 ytl’ye tıka basa enfes bir ziyafet .

Bakırcılar Çarşısı – fazla bir beklentiniz olmadan dolaşın . Mezbahanın karşısındaki dükkanlar (ana cadde üstünde) daha düzgün ve uygun fiyatlı. Pazarlık beceriniz mutlaka cebinizde olsun .

Imam Çağdaş - lahmacunu/alinazik’i/sebzeli kebap’ı harika . Mekanda içki yok . Kişi başı max 15 ytl.

Alışveriş : Bakır , fıstık

Halfeti:

GAP’ın mutlakalarından biri Halfeti. Normalde Antep / Halfeti arasi yaklaşık 100 km ancak Zeugma’ya uğrarsanız yol bir hayli uzuyor. Yolunuz üstünde Kelaynak kuşlarına da bir bakış atabilirsiniz.

Seyahat öncesinde ve/veya Antep’ten yola çıkmadan önce Mehmet Kaptan’ı (0535 3481780) arayıp , varış saatinizi ve kişi sayısını vs bildirmenizde fayda var Halfeti/Rumkale gezintisi için. 45 kişilik kapasiteli Siyah Gül teknesi ile Halfeti/Rumkale/ Halfeti 100 ytl toplam . Daha ufak gruplar için Mehmet Kaptan başka çözümler buluyor ama Siyah Gül’ün mütevazi konforunu aratıyor bunlar.

Rumkale gezintisi için pantolon (dikeni bol otlar topluluğu) ve spor ayakkabısı (bol tırmanışlı ve engebeli alan) giyiyor olmanızda fayda var. Halfeti gezintinize yaklaşık 1.5-2 saat ayırmanız gerekecektir. Bu süreçte fotoğraf makineniz elinizden düşmeyecektir.

Öğle yemeği için , Rumkale Restaurant pek bir cazip görünüyor ancak eğer çok aç değilseniz , iştahınızı Kahta’ya saklamanız önerilir (bulabilirseniz bir gözleme ile bastırın midenizi veya piknik sepetinizi hazırlayın önceden ve Rumkale’nin tepesinde keyif yapın) . Rumkale Restaurant’ta önceden sipariş verirseniz yöresel yemekler bulunabiliyormuş (tel 0532 6631891) ancak yörede pek methedilen şabut balığına, siz, siz olun rağbet etmeyin - gezinin en kötü yemeği olarak hafızalara kazınabiliyor. Halfeti’nin girişindeki Siyah Gül alternatif olarak denenebilir belki. (Rumkale Restaurant’ta fiyatlar yaklaşık 9-10 ytl gibi. İçki var. WC felaket. Mırra (kahvesi) içecekseniz , mırra geleneğindeki 6 dudak paylaşımını bilmenizde fayda var – yani size ikram edilen mırra fincanını , daha önce 5 kişi daha kullanmış olabilir – fincan arada yıkanmıyor).


Atatürk Barajı - Nemrut (Adıyaman / Kahta) :

Halfeti / Nemrut (Kahta) güzergahında , sıkı bir 1.5 saatlik yolculuk ile Atatürk Barajı uğrağı yapılıyor. GAP, heybeti ile görkemli . Akabinde ise Kahta'ya doğru hareket ederken Adıyaman büyük bir sürpriz. Beklentilerin ötesinde düzgün , Adıyaman/Kahta arası harika manzaralarla bezeli.

Konaklama : Zeus Otel (Tel 0416 7255694) . Yine , Kahta için beklentilerin üstünde bir otel . Yüzme havuzu mevcut. Kişi başı konaklama ücreti yaklaşık 45 ytl. Personel güleryüzlü ve iyi huylu. Yine de, daha keyifli bir kahvaltı icin, Eski Kahta’da köy kahvaltısı yapılacak mekan(lar)ı bulmakta fayda var çünkü Zeus Otelin kahvaltısı sıradan.

Nemrut’a çıkmak için, önceden bir araç ayarlamak gerek. Otellerin hemen hepsi böyle bir servis sunuyor . Bir minibüsün Kahta’dan Nemrut çıkış/inişi yaklaşık 100 ytl toplam. Rehber konusunda ise otellere güven sonucu ortaya çıkacak sonuç – tamamen şansınıza bağlı.

Güneş batmadan vakitlice tünenecek : Neşet’in Yeri (tel. 0416 7257675) – Zeus Otele 5-10 dk şoförlük mesafesinde sadece ve Baraj Gölünün kıyısında. Bulgur pilavı rüya gibi ancak çok acılı. O nedenle rica minnet bir bölümünü sade yaptırın ve kendiniz acı dengesini bulacak şekilde porsiyon karıştırımı yapın. Közde soğan/domates/patlıcan siparişini bolca verin ama yöresel patlıcan çorbasını es geçin . İçki mevcut . Çatlayacak kadar yiyip içip sadece 10 ytl ödemeniz ise inanılır gibi değil. Garsonlardan Kazım’ın cool’luğuna, mekanın konumu/görüntüsü ve mütevaziliğine karşın , teknolojik donanımına da inanamayacaksınız.

Güneşin doğuşunu görmek demek, otelden sabah 0300’de hareket etmek demek. Hava koşullarına da bağlı olarak bol çukurlu/kesseler kimse duymaz/kuş uçmaz yollarda nerdeyse 1.5 saate varan bir yolculuk sonrasında , son 400 metrelik yürüyüş parkuruna varılıyor.

Önemli uyarı : Mutlaka ama mutlaka, kışın dağa kayak yapmak üzereymişsiniz gibi giyinin. anınızda atkı/bere ve mutlaka eldiven olsun . Hatta dönüş yolunuz için, minibüste bir set eşya bulundurun (eşofman, çorap vs) . Şansınız yok ise, güneş size yüzünüzü hiç göstermeyebiliyor hatta üstünüze dolu yağabiliyor – sonuçta ıslak/donmuş birer sıçan gibi iniyorsunuz Nemrut’tan.

Nemrut’a yapılan 400 metrelik tırmanış - hiç kolay bir tırmanış değil. Nefes problemi yaşanabiliyor; tırmanma parkuru kaygan/buzlu. Nemrut maceranız güneşli sonuçlanmışsa, dönüş yolunda Karakuş tümülüsü ve Cendere Köprüsünü görmek için hala enerjiniz olabilir .

Urfa – Harran :

Kahta / Urfa arası yaklaşık 1.5 saatlik bir yolculuk. Urfa/Harran ise yaklaşık 20-30 dk daha sürüyor .

Bölgenin ruhani kimliği ile tanışmak isteyenler için : Harran’ın hemen çıkışında Imam Bakir Yatırı mevcut . Yatırdaki yeşil kumaştan her dileğiniz için bir parça kesiyorsunuz . ‘Bu dileğim gerçekleşirse x metre kumaş adıyorum’ dediğinizde ve de dileğiniz gerçekleştiğinde, metrelerce kumaş ile mekana ya geri gidiyorsunuz veya Urfa’ya gidecek bir tanıdığınız vasıtası ile gönderiyorsunuz. Rivayet o’dur ki, Imam Bakir her dileği gerçekleştiriyor. Gerçek şu ki, yanında 45 metre yeşil kumaş ile seyahat eden arkadaşlarınız olabiliyor.

Harran, hayalinizdeki Harran ile örtüşmeyebilir. Harran Üniversitesi'nin kalıntıları, Harran Kalesi, konik kubbeli Harran evleri nedense , anlatımda çok daha zengin . Bir kaç Harran Evi ziyarete açılmış; son derece turistik bir etkinlik ile , kubbeli evlerden birine giriyorsunuz ve yöresel kıyafetler giyip fotoğraf çektiriyorsunuz. Isterseniz kiyafetleri satin alabiliyorsunuz.

Urfa şehrinde ise yemek konusunda da bir hüsran söz konusu. Ünlü Urfa Sofrası Bostana salatası , Lahmacunu , Urfa Tabağı ile denemeye değer ama Istanbul’daki örneklerinden sonra pek de iştah açmıyor . Mercimek çorbası geçer not alıyor ama 'şıllık tatlısı' - sadece tadımlık . Nothing special . Fiyatlar yaklaşık 10/12 ytl kişi başı- içki yok, WC’ler KÖTÜ. Diğer alternatif olan Çardaklı Köşk Kale’ye ve Balıklı Göl cephesine karşı konumu ile keyifli duruyor ancak SIRA Gecesi odası tercih konusu olsa gerek .

Balıklı Göl ve çevresi , Urfa’nın geneline tezat bir temizlik / sukunet / huzur kimliği taşıyor . Oysa ki Urfa’nın tamamı anti-hijyen bir hava ile karşılıyor insanı . Insanların görüntüsü , tavrı , çocukların - açlıktan ve yoksulluktan çok - aç gözlülüğü vs de nedense bu kimlik ile bütünleşmiş durumda.

Urfa’nın en kişilikli konaklama mekanı aslında Urfa Valilik Konukevi ama maalesef kötü bir işletme örneği olduğu için ; alternatif belki Otel Edessa.

Çok sofistike bilgi donanımı olmamakla birlikte , son derece iyi niyetli ve dürüst tavrı ile Kadir (tel 0536 9880059) günü kurtaran bir rehber .

Urfa’da yine de , otantiklliği ; Gümrük Han’daki kahvede bir yorgunluk çayı ; Kumaşçılar Çarşısındaki rengarenk kumaş alışverişi ve keyiflisinden bir Sıra Gecesi ömre bedel .



Mardin - Midyat :

Urfa’dan yaklaşık 2 saatlik bir mesafede Mardin. Şehir ilk nefeste kendi büyüsüne çekiyor insanı ve bu büyüyü sonuna dek yaşamak için , Erdoba Evleri’nde konaklamanın bir zorunluluk olduğunu , otelin terasına ilk adımınızda anlıyorsunuz ; ancak otelin odaları ve diğer özelliklerinden fazla bir beklentiniz olmasın (www.erdoba.com.tr, tel. 0482 2127677). Otelde içki servisi yok. Mardin ve çevresini gezmek icin rehber Bülent Erdolu’yu arayabilirsiniz (0533 6326384) . Güleryüzlü, son derece düzgün ve iyi niyetli .

Konumu, manzarası ve inanılmaz mistik havası ile Deyrul Zaferan manastırını, Kasımiye Medresesini, Kırklar Kilisesini , şansınız varsa bir Mardin evi’ni gezebilirsiniz.

Mardin’de yemek de başlı başına bir şölen . Rıdo (tel 0482 2121744), bölgenin en iyi kebapçısı kesinlikle (paket yaptırıp Istanbul’a getirebilirsiniz bile) Tıka basa kebap ve klasik hesap : 10 ytl*/pax.

Mardin yöre yemekleri için ise mutlaka ama mutlaka Cercis Murat Konağı’nda soluğu almanız lazım (tel 0482 2136841) Menu’den seçmeler: soğanlı yoğurt çorbası, tarçınlı mahlepli patlıcanlı pilav, alluciye (ekşili erik yahnisi), incasiye (pekmezli erik tavası). Cercis Murat Konağı’nda içki servisi var ; kendi özel üretimleri olan mahlep şarabını mutlaka tadın. Abartarak yediğinizde/içtiğinizde hesap azami 25-30 ytl*/pax geliyor.

Gümüş , leblebi, bademli şeker , kumaş ve hatta Rıdo’nun kebapları yapılacak alışverişlerin başında geliyor. Gümüş alışverişi için yöre halkı Midyat’ı önerse de siz Mardin’de beğendiklerinizden sakın ola vazgeçmeyin.

Mardin Çarsıları, sokakları , Marangozlar Kahvesi insanı başka bir zaman dilimine geri çekiyor sanki.

Mor Gabriel Manastırı , Mardin merkezinden 1.5 saatlik mesafede ama bu yolculuğa değiyor. Manastırın mimari kimliği kadar , verdiği iç huzur büyüleyici. Ayrıca, herhalde değil GAP’ın, belki de Türkiye’nin en temiz umumi WC’leri burada.

Midyat/Mardin arası yaklaşık 45 dk sürüyor. Midyat da, hayal edileni sunmakta biraz eksik kalan bölgelerimizden . Mardin ‘den sonra görüldüğünde , albenisi kalmıyor. Ama Mor Gabriel/Mardin arasında görülmesinde fayda var. Özellikle de Konukevi’nin tepesinden şehir manzarasının keyfini çıkartmak lazım.

Hasankeyf:

Mardin / Hasankeyf / Mor Gabriel / Midyat / Mardin / Diyarbakır güzergahında seyretmek, gereksiz yere yolu uzatmak gibi görünse de , Hasankeyf/Diyarbakır yolunun oldukça bozuk olması nedeniyle tercih sebebi . Mardin/Hasankeyf yaklaşık 1.5 saat - Hasankeyf/Mor Gabriel yaklaşık 1 saat – Mor Gabriel/Midyat yaklaşık 30 dk – Midyat/ Mardin yaklaşık 45-50 dk sürüyor.

Köprüsü, El Rizk Camii, Kalesi, Mağaraları ile Hasankeyf, büyüleyici bir ortam sunuyor.
Oldukca kaygan taşlarla bezeli bir tırmanma alanı olduğu için, spor ayakkabı giyilmesinde fayda var.
Dicle nehrinin kenarındaki Yol Geçen Hanı’nda ‘gözleme ve ayran’ molası harika oluyor.


Diyarbakır :

1 saatlik bir yolculuk sonucu varılan Diyarbakır , adeta Istanbul Kozyatağı benzeri bir görünümle karşılıyor misafirlerini. Mardin’den vakitlice ayrılabilenler aslında On Gözlü Köprü’yü, Ulu Cami’nin avlusunu ve sütunlarını, Diyarbakır kalesini de görme şansına sahip olabiliyorlar ancak Diyarbakır pek de otantik bir esinti sunmadığı için , Dağkapı’daki dükkanlarda gezinti ve alışveriş ile yetinmek de mümkün.

Yine de Selim Amca’nın Sofra Salonu’nda kaburga dolması ve irmik helvası kaçmaz. (tel 412–2244447) .

Diyarbakir Havalimanı , şehir merkezine sadece 10 dk mesafede ancak yolu bulmak çok da kolay değil. Saat 2200’deki uçuşa vakitlice gitmek için, şehir merkezini saat 2030 gibi terketmekte fayda var . Geceyarısı Istanbul’dasınız.

Diyarbakır Havalimanı’nda ‘boarding’ saatini beklerken , ne kadar yorgun olduğunuzu ; bir an önce evinize varıp , tertemiz banyonuzda misler gibi bir duş almanın dayanılmaz cazibesini düşüneceksiniz önce. Ancak, yaşadığınız topraklardaki renkliliğe , bu gezinin ve bu bölgenin vizyonunuza ve hayal gücünüze kattıklarına şükredeceksiniz .



Fotoğraflar : Cenk Akın, Elif Uz, Güliz Özbek, Murat Güsar

Mayıs 2004


yazanNino at 8.8.06 0 yorumlar