gezi notları

Salı

AVRUPA'NIN BATI UCU ... PORTEKIZ Lizbon, Belem, Sintra, Cascais

*** Yazı , (bazı kısaltmalar ve farklı fotoğraflarla)

Voyager , Ekim 2006 93. sayısında, sayfa 46-48'de yayınlanmıştır***






THY’nin Istanbul çıkışlı Lizbon seferleri Salı, Perşembe ve Pazar günlerine denk geliyor. Keyifli bir Portekiz seyahati planlamak için , ömrünüzden kaç günü Avrupa’nın batı ucuna ayırmak istediğinize karar vermeniz gerekir önce. Cimriliğiniz üstününüzde ise , 2 günde Lizbon’u hatim edersiniz ; uzun bir hafta-sonunu gözden çıkarırsanız eğer, Lizbon ve çevresine (Belem , Caicias , Sintra ) belki Porto’yu bile ekleyebilirsiniz. “Bir daha gelmek nasip olur mu ki?” diye süpheniz var ise, Algarve bölgesine dek uzanabilirsiniz.

Öğle saatlerinden biraz sonra varıyorsunuz Lizbon Havalimanı’na. Şehir merkezi araba ile bilemediniz 10 dakika mesafede . Hele ki çevreyi de gezmek niyetinde iseniz araba kiralamak cazip. Internet sayfalarında günlüğü 30-40 € gibi uygun fiyatlarda görünen araçlar için , % 21 KDV ve ayrıca neredeyse araç kirası kadar da limitsiz sigorta ücretini (mecburi değil) hesaba katmanız gerekiyor. (Çok memnun kalacağınız bir Opel Astra için , 5 günlük ücret en az 300 €’dan başlayacaktır)

Ancak; sanmayın ki bu araba kiralama işlemi şipşap halledilecek bir vak'a . Nedense servis sektöründe çalışanların çoğu , Akdeniz'in doğu ucunda alışık olduğumuz pratik zeka , el çabukluğu ve becerisine sahip olmadığından siz , siz olun ve sakin olun , keyfinizi kaçırmayın ; unutmayın tatildesiniz.

Ve Lizbon .


Çok yaşlı aslında; ama nedense hayal edilen tarihi ögelerden yoksun . Akdenizli elbette; ama sanki kanında bir kıvılcım eksik . Eli yüzü düzgün gerçekten; ama ya kaşında gözünde ya da boyunda posunda bir yamukluk var...Nefesinizi kesmiyor, kalp atışınıza ivme vermiyor , bakışlarınıza hayranlık serpmiyor.
Gerçi, garibimin bir suçu da yok; ister istemez kıyaslandığı afetin adı Istanbul .


Ancak , ruhunuz gezgin ise , yine de keyif alacaksınız Portekiz’i keşfetmekten .

Konaklama için , Marques de Pombal Oteli , konumu ve sunumu ile Lizbon’da rahat edebileceğiniz bir otel. (Internette yakalayabildiğimiz en makul Temmuz fiyatı 109€ oldu - 1 double, kahvaltı ve kdv dahil). Otopark için ayrıca günlük 12 € ödemek gerekiyor . (En büyük sürprizi , klozetteki gül yaprakları.) Ritz Four Season Oteli (internette bile 225€ ve üstü fiyatlarda müşteri buluyor) özellikle ambiansı (ve de Restoranı) ile cazip . Bir akşam üstü içkisine uğrarsanız eğer , kavunlu martinisini mutlaka tadın ve şarap kırmızısı duvarlarının dekorunda fotoğraf çekin ya da çektirin .

Şehri gezmek için, Lizbon’un old-town alanı olan Baixa’ya (‘bayşa’ diye okunuyor) yola koyulabilirsiniz. Trafiğin deniz kıyısına doğru aktığı caddede yürürken, sağ cephenizde , meydana gelmeden hemen önce Café Nicola’yı bulabilirsiniz . Lizbon’un mutlaka’larından biri diye geçmekte seyahat notları yazılarında ama pek kayda değer bir özelliği göze çarpmamakta . Caddede yürümeye devam ettiğinizde , Barrio Alto (‘bahğryo alt’ gibi zor bir telaffuzu var) tepesine geçişi de sağlayan asansörü göreceksiniz. 1.50 €’luk bilet ile tepeye çıkıp inebilirsiniz. 2 kat merdiven çıktığınızda şehrin panoramik görüntüsüne , kişiliksiz bir café’nin kırmızı ve beyaz plastik sandalyeleri karışıyor ve siz , “Galata Kulesi’ne neden hak ettiği değeri vermemiş olduğunuza” hayıflar bulabiliyorsunuz kendinizi.

Caddede yürümüye devam ettiğinizde, sağınızda göreceğiniz metro Istasyonunun arka cephesine geçin. Bu cadde üzerinde keyif alabileceğiniz müzeler, café’ler (Rue Garrett üzerindeki, iç dekoru ve ambiansı oldukça hoş A Brasileira), barlar (Regency Chiado Oteli’nin 7. katındakı teras bar’ı) ve butikler bulabilirsiniz.

Barrio Alto , daha çok gece hayatı için tercih edilecek bir bölge . Şehrin en bilenen lokantaları ve Lizbon gençliğinin müdavimi olduğu sokak arası barlar bu bölgede konumlanmış. Camdan camdan camaşır gerilmiş ara sokaklarına; Baixa’ya inen panoramik manzaralı merdivenlerine; botanik bahçesine rağmen nedense gün ışığında pek zevk vermiyor Bairro Alto .

Akşam yemeği için önerilen Bairro Alto mekanlarından biri Pap’Açardo . Ilk adımda, Murano avizelerinin ihtişamı gözünüzü boyuyor . Tavsiye üzerine gelmiş turist ırkından çok, keyif içinde yemek yiyen Lizbon’luları farkettiğinizde, soluk pembeye boyalı ruhsuz demir sandalyeleri göz ardı ediyorsunuz . Ne var ki, mekana ismini de veren Açorda yemeğini deneyecekseniz eğer , size hayatta başarılar. Pişmiş deniz ürünü (karides ve ıstakoz) , bir güveç içerisindeki ufalanmış ekmek, bolca sarımsak , taze kişniş ve çiğ yumurta sarısı ile karıştırılıyor . Deniz ürününün ısısı ile karışıtırılarak pişirilen çiğ yumurta belleğinizde yer ettiğinden midir bilinmez, bir iki çatal aldıktan sonra Açorda ile hiç tanışmamış olmayı tercih edebilirsiniz.

Pap’Açorda’ya sırtınızı verip sola doğru yürüdüğünüzde , iki köşebaşı sonra sağdaki Bota Alta’ya gidebilirsiniz alternatif olarak (Travessa da Queimada 37, tel: 21/3427959). Yemeklerini tatmak nasip olmadı ancak çivit koyusu duvarları, kırmızı pötikare masa örtüleri ile bile en azından göz iştahınız için daha cezbedici. Üstelik mekan , klasik ve otantik Portekiz yemekleri ile de pek ünlü .

Bairro Alto kadar, şehrin nehir kıyısındaki rıhtım lokantaları ve barları da meşhur . Bica do Sapato (Avenida Infante D Henrique , tel: 21/8810320) ve Kais (Rua da Cintura ,Santos , tel : 21/3932930) en gözde mekanlar olarak bilinmekte ancak bu keyifli bölgeye kazara sabah vakti yolunuz düşecek olursa eğer, bir fincan kahve bile bulabilmeniz mümkün değil , bilesiniz.

Chiado meydanlarından birinde, kızgın güneşe aldırış

etmeksizin bir öğlen yemeği keyfi yapmak için
Teatro Nacional de Sao Carlos (Largo Sao Carlos, No.2 , Tel 91/6892285) ideal. Eli yüzü düzgün ve hali tavrı yerinde Lizbon’luların tercih ettiği mekanın zengin mönüsünden “roka sosunda fener balığının” veya “karidesli pennetinenin” tadına bakabilirsiniz. Elbetteki buz gibi Vinho Verde eşliğinde. Harika bir servis ve bir fincan kahve ile 22€/kişi.

Lizbon’u bilenler , Alfama bölgesinin de mutlaka gezilmesini hatta Fado dinlemek için de , bu bölgedeki Fado restoranlarına (Fado mekanları içinde, biraz köhne biraz da pis olduğu halde en çok övgü ile bahsedileni : Perreirinha de Alfama , 1 Beco do Espirito Santo, 8868209) gidilmesi gerektiğini söyleye dursunlar, bizim yolumuz Belem , Sintra ve Caicais’a doğru uzandı . Şehir merkezinden aslında sadece 10-15 dakikalık bir karayolu mesafesinde olan Belem’e giderken , tarihi su kemerlerinin bulunduğu bölgeden biz kazara geçtik ; siz de şehirde biraz kaybolun ama mutlaka bu muhteşem görüntünün büyüsünü yaşayın. Lizbon’u sevmeseniz bile , bu manzara sizi mest edecek, bilmiş olun . Yokuş aşağı meğilli caddede devam ederken , sol cephenizde yükselen muhteşem mozaikler göz auranızı okşarken , karşınızda nazlı nazlı poz veren su kemerleri ile kucaklaşacaksınız. Akan trafik nedeniyle durup fotoğraf çekmek çok zor; o nedenle arabanın camından mı sarkarsınız ; bagaj üstü yolculuk mu yaparsınız bilemem… O kadrajlar, tüm bu çabalara değer , inanın . Henüz bu muhteşem manzaranın etkisinde iken varılıyor Belem‘e.

Belem Manastırı’nın önünden hareket eden mini turist vagonları ile 40 dakikalık bir Belem turuna katıldığınızda(3 €), adeta bir Vasco da Gama açıkhava müzesine dönüştürülmüş bu şirin beldenin ‘mutlaka’larını bir çırpıda görebilirsiniz. Vasco da Gama ve mürettebatının büyük sefere çıkmadan önce dua ettikleri minik kilise; sefere çıktıkları noktada dikilen anıt ve Vasco da Gama’ nın mezarının bulunduğu Belem Manastırı’nı kuş misali gezindikten sonra; sakın ola Belem Çöreği yemeden yola devam etmeyin.

Milföy ile baklava hamuru karışımı hafif kıtır bir baz içinde, bol yumurta sarısı ile yapılmış kreması ile dumanı tüter halde servis edilen çöreğe tarçın serpmeyi unutmayın. Rua de Belem , No 84-92 adresindeki , Portekiz çinileri ve mavi renkli ahşap doğramaları ile hemen göze çarpan ünlü çörek imalathanesi Pasteis de Belem’in arka bölümünde , mutfaktaki hummalı üretimi seyretme şansınız olduğu gibi, muhtelif marka ve türde port şarabı, vişne likörü ve yerli şarap satın alma olasılığınız da var . Eğer Belem’den sonra Sintra’ya doğru direksiyon kıracaksanız, yanınıza yolluk biraz çörek börek alın, ne olur ne olmaz .

Portekiz’de araba kullanacakların , tüm Portekiz’de, neredeyse her adım başına bir döner kavşak döşenmiş olduğunu ve memleketimdeki “kim yol bulursa , yol onundur” pratiğinin , “döner kavşakta geçiş üstünlüğü” kurallarına sıkı sıkıya riayet eden Lizbonlulara pek sökmediğini bilmelerinde fayda var öncelikle . Avrupa Birliği’ne giriş süreci ile birlikte , Portekiz’in en çok yatırım yapmış olduğu sektörlerin başında “karayolları” geliyor hiç şüphesiz ancak yol tabelalarına aynı özeni göstermediklerinin farkına varmanız için yollarda biraz kaybolmanız gerekiyor. Avrupa’nın en batı ucu olarak nam salmış Cabo da Roca fenerini işaret eden tabela sayısının bile ne kadar az olduğuna inanamayacaksınız mesela .

Sintra , aslında arabayı park edip, yürüyerek içinize nakşetmek istediğiniz bir belde . Biraz cilveli , çokca huzurlu hatta pastel tonlara bürünmüş yapıları ile belli ki temelinde romantik bir güzellik . Vaktiniz bol ise, Sintra’nın ara sokaklarında, kemerli dar yollarında kaybolmaktan çekinmeyin . Gidenler, deneyenler derler ki:
Sintra’da Casa da Piriquita’da (R. Padarias 1) queijadas çöreklerinden ; Almaçageme bölgesinde de Restaurante Toca do Julio’da cozido ve feijoada’tan tadanlar pişman olmazlarmış. Şahsen deneyimlenmediği sürece, söyleyenlerin yalancısıyız elbette .

Cabo da Roca’ya varmadan çok az önce, yolun solunda Refugio da Roca (Estrada do Cabo da Roca, 27 – Azóia , Colares , SINTRA, Tel 929 0898) restoranında, tavana asılı zincirlerden sarkıtılan ızgara kalamarların lezzetinin methini daha önce duymuş iseniz eğer, öncelikle bilin ki öğle yemeği için saat 15.00 (hatta garanti olsun diye saat 14.00 diyelim) sonrasına kalırsanız ; ac kalırsınız çünkü saat 15.30da mekan kapanıyor . Mutfak kapısını tıklatsanız da; artmış kalamarlardan bir sandöviç için dilenseniz de eliniz ve mideniz boş dönmeye mahkumsunuz . O durumda zaten, bir deniz feneri , vasat bir kafeterya , sürekli rüzgar ve dalgalı okyanus haricinde herhangi bir sunumu olmayan Cabo da Roca’nın da keyfine varamazsınız .

Cascais’e doğru yöneldiğinizde, okyanusun üstünü süsleyen köpük dalgaları ve renk renk sörf yelkenleri size zaman zaman eşlik edecektir . Bu yol üzerindeki Mestre Ze restoranında yemek molası vermeyi düşünenler için Cataplana de Marisco (bir çeşit bakır, kapaklı sahan içinde pişmiş balık) tavsiyeleri kulağımıza gelmiş olsa da , bizim deneme fırsatımız olamadı ne yazık ki.

Yaklaşık 15-20 dakikalık bir seyir sonrasında , Cascais merkezine varmadan , sağınızda Farol Design Hotel’de , okyanusa nazır bir kahve molası verin ama tatlılarına pek kanmayın (Av. Rei Humberto II DE Italia, No.7, 2750-461 Cascais) . Vaktiniz var ise , Cascais’de, daha rafine ve kalburüstü Portekiz yaşam biçimi ile de tanışın ; hatta memleketim köşe yazarlarına göre, Fareleiro ‘da balık yiyin.


Fotoğraflar : Güliz Özbek
Temmuz 2006
yazanNino at 8.8.06

1 yorumlar:

Ne garip bir yazı insan gitsin mı gitmesin mı bilemiyor

2:03 ÖS  

Yorum Gönder

<< anasayfa